25 Mayıs 2015 Pazartesi

Prof.Dr. Serdar Öztürk ‘’Kalıcı etki yaratan sinema, ‘ Düşünce Sinemasıdır’’.


Popüler Film ve Sanat Filmi kavramlarını Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr.Serdar Öztürk’e sorduk.

SİNEMA-JENERİK: Sanat filmi nedir? Popüler film nedir?

SERDAR ÖZTÜRK:Bence sinema filmlerini üç kategoriye ayırmak mümkündür: kitsch (kiç) film, düşünce filmi ve hibrit film.  Kitch film kitle endüstrisinin ürettiği ve toplumun sıradan ve genel duygularına seslenen filmdir. Bilindik kalıpları dener, aynısını tekrar eder. Yaratıcı ve düşünümsel öğelere hemen hiç yer verilmez. Kamera hareketleri, öykü, sinematografik öğeler belirli sırayı izler. Beklentileri afallatan ve bizi sıkan unsurlara pek yer verilmez. Bu tür filmlerle katarsise ulaşırız. Katarsis (catharsis) Aristo tarafından ilk defa kullanılan bir sözcüktür. Gerçek yaşamın gerçek koşullarında çözemediğimiz sorunları filmlerle çözdüğümüzde hazlar altında eririz. Bu, geçici hazdır. Genellikle mutlu sonla biter. Filmin içerisinde hareket çok hızlıdır, örneğin aksiyon filmleri. Ya da iki kişi tanışır, aşık olur, sonra aralarında gerilim başlar ve sonunda nihayet genellikle bir araya gelirler. Sinema filmi içerisinde aşkı, bilindik çerçevenin dışında anlatan yeniliklere, deneyimlere girişilmez. Hollywood filmlerinde kitsch anlayış yaygındır. Bu anlayış dünya sinemasını da etkilemiştir.

Niçin popüler film demiyorum? Çünkü popüler kavramı içerisinde az çok yenilikler az çok direniş unsuru vardır. Tamamen ticaretin konusu haline gelmemiştir. Popüler kavramını şu örnekle açıklayabilirim. Örneğin karnınız aç ve yoğurt yapmak istiyorsunuz. Kırda yaşıyorsanız ineğinizi sağabilir, yoğurdu yapabilir ve onu tüketebilirsiniz. Gördüğünüz gibi üretim ve tüketim aynı sahada varolur, insanlar hem üretimin hem de tüketimin hazzını yaşar. Bu, halk kültürüdür.

Kente göç ettiniz. Bu defa mahallenizde “sütçü, sütçü” sesini duyuyorsunuz. Elinize tencere alabilir, dışardan sütü satın alabilir ve yoğurdu kendiniz yapabilirsiniz. Böylece kısmi olarak üretimin hazzını yaşıyorsunuz. İneğinizi yetiştirmiyor, sütünü sağmıyorsunuz. Sadece sütü satın alıp yoğurdu yapıp tüketiyorsunuz. Bu popüler kültürdür, ara kültürdür. Tamamen endüstrileşmemiş kültürdür. Felsefe aşamasındaki daha estetik kültürle halk kültürü arasında bir yerdedir. Bu çerçevede örneğin, hibrit filme de popüler film diyebiliriz, gelgelelim günümüzde popülerin anlamı giderek olumsuzlaştığı için popüler kavramını kullanmıyorum.

Düşünce filmi ya da düşünce sineması, daha karmaşık, insanı ilk etapta sıkan, zorlayan, imajlara sürekli sorular sorduğumuz bir türdür. İmajlar daha yavaş gider çünkü düşünmemiz için zamana ihtiyacımız vardır. Bu sinemada en basit havadan sudan konu dahi öyle bir sinematografi ile sunulur ki felsefi tartışmaya konu olabilir.  Sanat sineması demememin nedeni, sanata yönelik bakışımla ilgilidir. Sanat bir yaratı olduğuna, insanın kendisini ifade etmesi için giriştiği estetik bir deneyim olduğuna göre, örneğin hibrit sinemaya ya da kitsch sinemaya sanatın dışında bir sinema dememize imkan var mı? Kurgusundan, kompozisyona, renk ve ışık seçimine kadar her şey bir şekilde her sinema filminde içkindir. Sanat kavramının anlamını daraltmamak için düşünce sineması demeyi tercih ediyorum. Düşünce sineması, daha üst bir estetik deneyimdir ve tüketilmesi için izleyiciden efor sarf etmesini ister. Bu bağlamda izleyici, filmdeki filmik imajları kavramak için insan, yaşam ve kendisine dair kültürel ve entelektüel bir uğraşı içinde olmalıdır. Kitap okumak, felsefe ve sosyolojiyle ilgilenmek, film çözümlemeleri üzerine söyleşilere katılmak, filmden sonra tartışmalar yapmak v.s. gibi. Kısaca, izleyici gücünü artırmalı, filmdeki imajlara sorular sorabilecek güce erişmelidir. Zaten düşünce sinemasına zamanla alışan birisi diğer sinema filmlerini özellikle kitsch nitelikli sinema filmlerini bir tür çerez ve değişiklik olarak görür. Bu, o tür filmleri tamamen izlememek anlamına gelmez. Tam tersine o filmler içerisinde ideolojik çözümlemelere uygun son derece elverişli bir alan vardır.

Hibrit filmler, bu iki film türü arasında yer alır. Hem düşünce sinemasından hem de kitsch filmlerden öğeler vardır. Örneğin Yılmaz Güney’in Umut filmi hibrit film kategorisine uyar. Herkes izleyebilir, ancak izleyeni uçurumun kenarına bırakır. Filmin sonunda dahi katarsis gerçekleşmez. Filmi izlerken ve filmin sonunda ucu açık yanıtlanmamış sorular bulunur. Filmden sonra imajlar peşimizi bırakmaz.

Geceleri dahi rüyalarımıza giren, bizi rahatsız eden, kalıcı etki yaratan sinema düşünce  sinemasıdır. Bu nedenle amaç, düşünce sinemasını tüketebilecek güce erişmeye çabalamak olmalı bence.

SİNEMA-JENERİK: Bir filmin çok gişe yapması bir ölçü olarak kabul edilebilir mi?

SERDAR ÖZTÜRK: Çok gişe yapan filmler kitsch filmlerdir. Recep İvedik, Fetih, Açlık Oyunları tarzı filmler. Eğer çok gişe yapmak kalite için ölçüt olsaydı, günümüzde ne Nuri Bilge Ceylan’dan, ne Zeki Demirkubuz’dan ne Jim Jarmush’dan söz edebilirdik. Kalite, tam tersine normal kalıpların ötesinde bizi kendimizle, dünyayla, insan ilişkileriyle söyleyişe sokacak yaratım faaliyetinde ortaya çıkar. Ben, her tür film izlerim ancak kalite ölçütüm, filmin içerisindeki entelektüel imajlardır. Siz, düz bir tarzla da açık küfürle ve en kaba unsurlarla da komedi yaparsınız, ya da Jim Jarmush’un Dünya’da Bir Gece Filmi’nde olduğu gibi taksi içerisindeki insanları öyle bir açıdan sunarsınız ki hiçbir şey söylemeseler dahi sizi derin bir ironi içerisinde güldürür. Veya Bir Zamanlar Anadolu’da muhtar sahnesinde olduğu gibi, muhtarın köy evindeki gayet gerçekçi konuşması sizi kahkahalara boğar ve düşündürür.

SİNEMA-JENERİK: Bir filmi izlemeye karar verdiğinizde nelere dikkat ediyorsunuz?

SERDAR ÖZTÜRK: Filmi izleme kararımda yönetmen önemli ölçütler arasında. Bildiğim yönetmenler var, onlar beni düşündürmüştür ve beni afallatmıştır. Bunları mutlaka izlerim. İkincisi festival filmleri. Festival dolayısıyla getirtilen filmler genellikle gerçekten iyi örnekler oluyor. Onları izler, yeni yönetmenlerle karşılarım. Üçüncüsü yeni iletişim teknolojilerinin getirdiği imkanlardan yararlanıyorum. Örneğin bazı dijital tv platformlarında sadece festival filmlerinin gösterildiği kaliteli filmler var. Onları takip ediyorum. Bu bağlamda internet önemli. Sinemalara gelen filmlerin konuları ve  o film bağlamında yapılan tartışmalara göz gezdiriyorum. IMBD puanı önemli değil, tam tersine genellikle düşük olanlarına gitmeyi tercih ederim. Yine de az çok fikir sahibi olurum. En önemli ölçütlerimden bir diğerine estetik deneyimine güvendiğim dostların tavsiyeleri oluyor. Biraz önce belirttiğim gibi, kitsch dahil her tür film izlerim. Bu konuda katı standartlarım yok.

SİNEMA-JENERİK: Son 10 yılın en iyi yerli ve yabancı filmleri size göre hangileridir?

SERDAR ÖZTÜRK: Bu çok zor bir soru. Hangi çerçeveden bakıldığına bağlı. Şayet kalite düzeyinden soruluyorsa, bence Türk sinemasında Kış Uykusu, Bir Zamanlar Anadolu’da baş yapıt düzeyinde kaliteli filmler. Keza, Zeki Demirkubuz’un Masumiyet ile Yeraltı’ndan Notlar son derece başarılı yapımlar. Dünya sinemasında Paul Thomas Anderson’un Kan Çıkacak (hibrit film), Spike Jones’un “Her” (Aşk), Asgar Ferhadi’nin Ayrılık, Abbas Kiarostami’nin Kiraz’ın Tadı önemli yapımlar arasında. Jim Jarmush’un Coffee and Cigarettes insanlar arasındaki ilişkileri gerçekçi ve ironik tarzda göstermesi açısından son derece ilginç bir film. Daha pek çok örnek var, ancak son günlerde festival bağlamında izlediğim iki film bu konuda anılmaya değer: Tanrılarla Konuşmalar ve Toprağın Tuzu. İlkinde insanın trajik yaşamına yanıt vermek için aradığı en temel sorular, çok farklı yönetmenler tarafından ilginç ve farklı bir sinematografik anlatımda verilmekte. Aynı zamanda insanı gerçekten düşündürmekte. İkincisinde ise, ünlü bir fotoğrafçının gözünden yaşayan insanın gerçek hikayesine kenetlenmekte ve insanlığın birbirine inandıkları hikayeler neticesinde verdikleri zararlar epik bir dille anlatılmakta. Özellikle filmin sonunda bizi birbirimize bağlayan asıl bağın ne olduğu sorusu son derece çarpıcı bir dille sunulmakta. Beğendiğim diğer yönetmenleri soruyorsanız şayet (son on yılın ötesinde) Wes Anderson, Alfred Hitchcock, Michael Haneke, Federico Fellini, Vittoria de Sica, Jean Luc Godard, Erich Rohmer, David Lynch aklıma ilk etapta gelenler.

SİNEMA-JENERİK: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.

SERDAR ÖZTÜRK: Ben teşekkür ederim.

 

 

 

 

Not: Sinema-Jenerik bloğu, bir GÖRSAK Görsel Sanatlar Akademisi yayınıdır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder